Gebelik Zehirlenmesi ( Preeklampsi )
Bu hastalık, gebeliğin gelişimini birdenbire tehlikeye düşürür. Hastalık, gebeliğin son aylarında, dokularda sıvı toplanması, idrarda protein bulunması ve yüksek tansiyon belirtileri ile ortaya çıkar.
Belirtileri ; Annenin en kolay farkına varacağı belirti, dokularda sıvı toplanmasıdır; kadın her gün giydiği ayakkabılarını giyemez; ellerinin şişmesiyle alyansını ya da öteki yüzüklerini parmaklarından çıkaramaz.
Oysa, idrarda proteinin varlığı ancak, idrar tahlilleriyle ortaya çıkar. İdrarda protein bulunmasına "proteinüri" denir. Proteinüri, böbreğin işlevlerinin bozulduğunu ve süzme işlevini gören yumakçıkların hastalandığını gösterir.
Yüksek tansiyon da anormal bir durumdur; gebeliğin gelişimini ve dölütün sağlığını tehlikeye sokar. Büyük tansiyon 140 mm Hg'nin ( kan basıncı ölçüm birimi, milimetre civadır ),küçük tansiyon da 90 mm Hg'nin üzerine çıktığında, hemen bir gebelik zehirlenmesinden kuşkulanmak ve hekime başvurmak gerekir.
Gebelik Zehirlenmesini Hazırlayan Etkenler ;
Bazı etkenler gebelik zehirlenmesi olasılığını yükseltirler: Annenin öteden beri yüksek tansiyonlu olması; herhangi bir böbrek hastalığı geçirmiş olması; şeker hastalığı ya da damar hastalığına tutulmuş olması gibi annenin daha önceki gebelikleri de hastalığın ortaya çıkmasında etkili olur:
Çok çocuk doğurmuş olmak ( multiparite ); ilk gebeliğin çok genç yaşta olması ( 18 yaştan aşağı ) yanısıra kadının yaşı da önemlidir, ilk kez otuz yaşından sonra gebe kalan kadınlar bu açıdan tehlikeyle karşı karşıyadırlar.
Gebelik zehirlenmesinin ortaya çıkmasında uzun süre ayakta durma ve çok tuzlu, yağlı şekerli ya da vitaminden yoksun beslenme gibi kadının alışkanlıkları da önemlidir.
Gebe kadın çok hızlı kilo alıyorsa, bunu, bir uyarı işareti olarak değerlendirmelidir.
Gebelik Zehirlenmesi Nasıl Önlenir? : Böbrek, damar hastalığı gibi hazırlayıcı etkenlerden yakınan kadınlar, daha gebe kalmadan bir doktora başvurmalıdır; bu hastalıkları tedavi ettirmeli, gebelik zehirlenmesi ortaya çıkma olasılığını azaltmalıdırlar. Bu tür hastalıkları olmayan kadınlar da çok dikkatli olmalı ve en küçük belirtileri bile değerlendirmeye çalışmalıdır. Ellerde ve ayaklarda şişlik, hızlı kilo artışı bu yönde uyarıcı olmalıdır.
Hastalığın Bebek Üzerindeki Etkileri ; Gebelik zehirlenmesi sırasında plasentanın karşılaştığı değişiklikler, progesteron, östrojen, laktojen hormonlarının üretiminde bir azalmaya neden olur. Plasentanın hastalıktan ne düzeyde etkilendiğini saptamak için düzenli olarak işlevini değerlendiren testler yaptırmak gerekir. Böylece bebeğin nasıl geliştiğini anlamak mümkün olur. Gebelik zehirlenmesi, bebeğin yaşamını tehlikeye sokuyorsa, doğum öne alınabilir. Hem doğumun erken olması hem de hastalık dolayısıyla plasentanın işlevlerinin bozulması, bebeğin düşük kilolu doğmasına yol açar. Düşük kilolu bebeklerin akciğerleri genellikle yeterince gelişmemiştir. Oysa, gebelik zehirlenmesi geçiren annelerin bebeklerinde eksiksiz bir akciğer gelişmesi saptanır. Bunun nedeni bilinmemektedir. Bu da bu bebeklerin, erken doğan diğer bebeklere oranla yaşam şanslarının daha yüksek olmasını sağlar. Gebelik zehirlenmesinin daha ağırlaşmasına "eklampsi" denir; bu durumda bu belirtilere ek olarak bilinç kaybı, istemsiz kasılmalar gibi merkezi sinir sisteminin etkilendiğini gösteren belirtiler ortaya çıkar. Anne için de çok tehlikeli olan bu durum, bebeğin genellikle dölyatağı içinde ölümüne neden olur.
Tedavi ile annedeki bu belirtiler ortadan kaldırılmaya çalışılır; ama dölüte doğrudan doğruya yardım edilemez. Plasentanın bozulan işlevleri tedaviyle düzeltilemez. Ancak kesin bir yatak istirahati, düzenli bir beslenme, gereğince oksijen verilmesi yararlı olabilir.
Doğumda Bebeğin Anne Rahminde Ölümü
Bebek, doğum sırasında aniden ölebilir. Ancak, daha sık rastlanan durum, gebelik sırasında dölyatağı içinde ölümüdür. Kadın karnındaki çocuğunun öldüğünü, hareket etmemesi, karnının büyümesinin durması, göğüslerdeki şişkinlik gibi bazı gebelik belirtilerinin gerilemesi ile anlar. Kesin tanı, bebeğin kalp seslerinin duyulamaması ile konur.
Nedenleri ; Bebeğin , anne rahmi içinde ölümüne neden olan durumlar oldukça fazladır. En sık görülen nedenler; plasentanın vakitsiz olarak yerinden ayrılması; gebelik süresinin uzaması; şeker hastalığı; gebelik zehirlenmesi; yüksek tansiyon ve bulaşıcı hastalıklardır.
Bebeğin Yaşamının Tehlikede Olduğunu Belirten İşaretler ;
Kadın bazı uyarı işaretlerinin farkına varabilir. Bunlar karnın ağırlığındaki ve hacmindeki artışın yavaşlaması ile bebeğin hareketlerinin azalmasıdır. Bebeğin daha az hareket ettiğini hisseder ya da karnınızın büyümediği düşüncesine kapılırsanız hemen hekime başvurmalısınız. Hekim, dölyatağı gelişmesinin durumunu ve dölütün kalbinin atıp atmadığını saptayacaktır.
Bebeğin Ölümünün Kesin Belirtileri ; Bahsedilen uyarı işaretlerinin artması ve yenilerinin bunlara eklenmesidir. Kadın, artık bebeğin hareketlerini duymadığının farkına varır. Ayrıca karnın büyüklüğünün önce durduğunu, sonra azalmaya başladığını görür. Bebeğin ölüp ölmediğini hekim kalp atışlarını dinleyerek , ultrasonografi ile bakarak ya da filmini çekerek anlar. Filmde belirgin işaretler saptanır; bunlar hiçbir kuşkuya yer bırakmadan bebeğin öldüğünü gösterir. Bu tanı konduğunda bebeğin dışarı çıkarılması gerekir. Doğum sancısı, kendiliğinden ortaya çıkmazsa, oksitosin, prostaglandin gibi ilaçlar damar yoluyla verilerek sancı oluşturulur. Bunlar, doğumu başlatırlar.
Bebeğin Ölümü Nasıl Önlenir ? ; En küçük bir hastalık belirtisinde ya da gebeliğin gelişmesiyle ilgili bir değişiklikte hekiminize başvurunuz. Gerekli testleri ve denetimleri yaptırınız. Hekimin önerilerine dikkatle uyunuz, tedaviyi eksiksiz uygulayınız. Ancak böylelikle gebeliğin istenilmeyen bir biçimde bitmesini önlemek mümkündür.
Plasentanın Önden Gelmesi (Plasenta Previa)
Normal olarak plasenta, dölyatağı çeperlerine ya da dibine yapışır ve doğum sancısı anında herhangi bir sorun yaratmadan işlevlerini sürdürür. Ancak, bazen, dölyatağının aşağı bölümüne yerleşir. Bu durumda "önden gelen plasenta"dan söz edilir. Bu, bazı tiplere ayrılır:
Lateral plasenta previa: plasentanın kenarı, rahmin iç ağzından 3 cm daha yukarı yapışmıştır.
Marjinal plasenta previa: plasentanın kenarı, rahim iç ağzına 3 cm'den daha yakın bir yere yapışmıştır.
Santral plasenta previa: Plasenta, tam rahim iç ağzının üzerine, onu kapatacak biçimde yapışmıştır.
Bu hastalığın görülme sıklığı oldukça düşüktür. Ortalama, her iki yüz doğumda bir rastlanır.
Hazırlayan Nedenler ; Kadının yaşının ileri olması; ikiz gebelik; çok çocuk doğurmuş olma; önceden endometrit (uterusun iç çeperlerinin iltihaplanması) geçirme ve rahimde ur bulunmasıdır.
Belirtileri ; Önden gelen plasentanın en önemli belirtisi, kanamadır. Bu, birdenbire ağrısız, açık kırmızı renkte bir kan ile kendini gösterir. Kanama birkaç kez yinelenirse, kadında ağır bir kansızlığa neden olabilir. Üçüncü üç aylık dönemde, yineleyen bir kanama fark ederseniz, hiç beklemeden hekime başvurunuz. Kanamanın nedeni, dölyatağı ve plasentanın eşgüdüm içinde hareket edememesidir. Rahmin alt parçası, işlevsel değişiklikleri izleyerek uzar, gerilir; üzerine yapışmış plasenta ise değişmeden kalır. Plasenta, rahmin alt parçasına yapışmış ise, iki dokunun bu uyumsuzluğu plasentadan bazı parçaların kopmasına ve kan damarlarında çatlamalara neden olur. Plasenta , normal yerinde, yani rahmin üst bölümünde ise, böyle bir durum ortaya çıkmaz. Önden gelen plasentanın tipine göre kanamanın zamanı değişir. Santral olanı 26.-28. haftalarda, marjinal olanı 34. haftadan sonra kanar.
Anne ve Bebeğe Verdiği Zararlar ; Önden gelen plasentanın kadına en büyük zararı, yol açtığı kansızlıktır. Ayrıca bulaşıcı hastalıklara ve doğum sonrası şiddetli kanamalara da neden olur. Bebek de bazı tehlikelerle karşılaşabilir. Plasenta dokusu ile rahim arasındaki ayrılmalardan dolayı, plasentanın bebeğe sağladığı oksijen ve besin miktarında önemli azalmalar olur. Bundan başka annedeki kansızlık nedeniyle kanın niteliği de bozulur. Ayrıca, plasentanın yanlış yerde bulunmasından dolayı bebeğin duruşu ve doğum biçimi değişir: Yan duruş, eğri duruş görülebilir.
Hastalığın Gelişimi ve Tedavisi ; Yineleyen kanama durumunda anne, zaman geçirilmeden hastaneye kaldırılmalı ya da hiç olmazsa evinde kesin yatak istirahatine alınmalıdır.
Bu yolla, kan kaybında azalma sağlanır. Bebeğin uğradığı zararlar kanamanın zamanına bağlıdır. Kanama 36. haftadan önce olmuşsa, bebeğin hayatta kalabilme olasılığı çok azdır.
Kesin istirahat ve iyi bir tedavi ile annenin kansızlığı giderilebilir. Bu arada bebeğin büyümesi dikkatle izlenmelidir. Bunun için özel testler yapılması ve bebeğin kalp atışlarının sürekli kaydedilmesi gerekir. Test sonuçları, dölütün durumu hakkında olumlu bilgiler veriyorsa, gebeliği bir süre daha sürdürmek doğru olur. Önden gelen plasentanın her üç tipinde de çocuk sezaryenle doğurtulmalıdır. Gerek gebelik sırasında, gerekse doğum sonrası dikkatli bir gözlemle, anneye ve bebeğe ilişkin bozukluklar önlenebilir.
Plasentanın Zamansız Ayrılması
Bebeğin dışarı çıkmasından sonra plasenta rahmin çeperinden ayrılır. Bu olay, normal olarak doğumdan sonra bir saat içinde meydana gelir ve mekanik uyarılara bağlıdır.
Bebek, rahimden ayrıldıktan sonra rahim kasının lifleri, kalınlaşır ve kısalır. "plasenta" ise, esnek liflere sahip olmadığı için, rahim çeperinin değişikliklerini izlemeyi başaramaz ve kopar. Bu ayrılma iki tipte olabilir:
1. Santral: Plasentanın merkezi bölümü önce ayrılır.
2. Marjinal: Plasentanın çevresel bölümü önce ayrılır.
Ayrılan plasenta, rahmin aşağı bölümüne düşer ve dışarıya çıkar. Bu durumda bol miktarda kanama görülür.
Ayrılma, bazen gebelik sırasında, bazen de doğum sancısı sırasında meydana gelebilir ( bu nedenle buna 'zamansız ayrılma' denir). Plasentanın zamansız ayrılması, üçüncü üçaylık döneme özgü bir hastalıktır. Oldukça seyrek görülür. Özellikle bebek için çok ağır sonuçlar doğurur.
Hazırlayıcı Etkenler ; Plasentanın erken ayrılmasının ana nedeni, henüz tam olarak saptanmamıştır. Ancak, iki grup hastalığın, hazırlayıcı etkenler olduğu düşünülür: Birinci grup, yüksek tansiyon, böbrek hastalıkları gibi annede önceden var olan hastalıklar; ikincisi ise üçüncü üç aylık dönemde kendini gösterenler, yani amniyon sıvısının aşırı artması; gebelik zehirlenmesi ya da göbek kordonunun kısalığıdır.
Plasentanın ayrılmasını kolaylaştıran öteki etkenler de : Çok çocuk doğurmuş olmak; annenin 30 yaş üstünde olması; çoğul gebelik.
Olayı başlatan etkenler ise : Ani tansiyon yükselmesi; plasentayı besleyen damarlarda bir tıkanma; karına rastlayan darbeler; amniyon zarının yırtılıp, amniyon sıvısının dışarı boşalması ile rahim hacminin ani olarak azalmasıdır.
Belirtileri ; Plasentanın zamansız ayrılması, rahim çeperinin kasılmasına ( kontraksiyon ) bağlı bir sancının birdenbire ortaya çıkmasına neden olur. Sancının yanı sıra, bol ve koyu kırmızı kan gelir. Ani ve bol kanama, bir şok tablosuna yol açar: kadının cildi soluktur; aşırı terler; çarpıntısı vardır; bazen bilincini de yitirir.
Anne ve Bebekte Neden Olduğu Bozukluklar ; Plasentanın zamansız ayrılmasının anne ve bebekte yol açtığı bozuklukların ağırlığı, hastalığın ortaya çıkması ile tedavisi arasında geçen süreye bağlıdır. Annede pıhtılaşma bozukluğu görülür; ayrıca kanama ve şok, böbreklere gelen kanı azaltarak, böbrek yetersizliğine neden olur. Bebeğin uğradığı zararlar ise hemen her zaman oldukça ağırdır: Genellikle yaşamı tehlikeye girer.
Hastalığın Gidişi ve Tedavisi ; Hem hastalığın gidiş, hem de tedavi biçimi ayrılmanın ağırlığına bağlı olarak değişir.
Hafif ayrılmalarda gidiş, denetim altına alınabilir. Ayrıca ayrılmanın zamanı da çok önemlidir. Gebeliğin 35. haftasından önce olmuşsa, kadın hemen yatağa yatırılır, kesin istirahate alınır; rahim kasını gevşeten ve pıhtılaşma değişiklikleriyle kansızlığı düzelten tedaviler uygulanır. Bebeğin durumu bazı testlerle denetlenebilir. Hormon düzeyleri saptanır.
Ultrasonografi incelemeleri ile dölütün kalp sesleri kaydedilir.
35. haftadan sonra ortaya çıkan ayrılmalarda doğum yaptırılır, bazen sezaryen gerekebilir.
Gebelikte Anne Rahminde Bebeğin Ölümü
Rahim içinde bebek ölümü yaklaşık yüz gebelikten birinde görülür. Bu ölümlerden bir bölümü gebelik sırasında olurken, bir bölümü doğum sırasında olur.
Nedenleri ;
1. Plasentaya ait bozukluklar:
En sık görülen nedenler bu gruba girer. Bunlar arasında plasentanın erken ayrılması, plasentanın önden gelmesi, plasentanın oluşum bozuklukları sayılabilir. Tümünde bebeğin ölümüne neden olan plasentanın yetersizliğidir; yani plasenta, bebeği yeterince besleyememiştir.
2. Göbek kordonuna ait bozukluklar:
Göbek kordonunun sıkışması, dolanması gibi plasentanın oksijensiz kalmasına neden olan bozukluklar bu gruba girer.
3. Anneye ait bozukluklar:
Annenin geçirdiği ağır kalp, böbrek hastalıkları, bulaşıcı hastalıklar, gebelik zehirlenmesi, bebeğin ölümüne neden olabilir.
Belirtiler ; Gebe kadın karnında hissettiği hareketleri artık duymadığında, memelerinin küçülmeye başladığını, gebelikle ilgili diğer rahatsızlıkların gerilediğini fark eder. Hekim ultrasonografi, amniyoskopi gibi çeşitli yöntemleri kullanarak, bebeğin ölüp ölmediğini saptar. Ölü bebek gebeliğin son dönemine henüz gelinmemiş bile olsa, en geç bir ay içerisinde kendiliğinden doğar. Ancak, karnında ölü bir bebek taşıdığını öğrenen gebe kadın ruhsal bir şok geçirebilir. Bu yüzden hekim kadının durumunu göz önüne alarak doğumu çabuklaştırma yöntemlerine başvurabilir. Doğum, döl yolundan olamıyorsa, sezaryen ameliyatı ya da ölü bebeği dölyatağı içinde parçalama girişimleri denenebilir.
Doğum gerçekleştikten sonra, anne denetim altında bulundurulmalı, bu olaylarda oldukça sık görülen gebelik doğum sonrası enfeksiyonlarına karşı uyanık bulunulmalıdır. Kadın ayrıca ruhsal tedaviye gereksinim duyabilir: bu olanak, ona sağlanmalıdır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder