Kaynak, titreşim yapan bir kristal gibi düşünülecek olursa, bu kristal titreşerek önce hava gibi içinde bulunduğu ortamın moleküllerini sıkıştırır, sonra da seyreltir. Moleküllerin birim zamandaki yoğunlaşma ve seyrelme sayısına "sesin sıklığı" denir ve "Hertz" ya da"saniyede titreşim" olarak ölçülür. Tıp alanında tanıda kullanılan ses sıklıkları 2-10 MegaHertz, yani saniyede 2-10 milyon titreşim arasında değişir. Sesin, sıklığa bağlı olmaksızın içinde yayıldığı ortama göre değişen bir hızı vardır.
Yankı İlkesi ve Ekografi
Yankı deneyini hemen herkes bilir: Vadinin bir tarafında bulunan bir kişi, öteki tarafa doğru bağıracak olursa, havada, saniyede 330 metrelik bir hızla yayılan ses, vadinin karşı tarafına çarparak bağıran kişiye doğru yansır. Bu olaya yankı ( eko ) denir. Yankılanan ses, aynı hızla geri döner ve bağıran kişi belli bir zaman sonra kendi sesini yeniden duyar. Bağıran kişiyle vadi arasındaki uzaklık bir kronometreden yararlanılarak ölçülebilir. Örneğin, sesin gidiş-dönüşü için geçen süre 4 saniye olsun. Sesin havada yayılma hızı 330 metre/saniye olduğundan ses 4 saniyede 1320 metrelik bir yol almıştır. Bunun 660 metresi gidiş, 660 metresi de dönüş uzaklığı olduğundan bağıran kişiyle vadinin öteki tarafı arasındaki uzaklık 660 metredir.
Ultrasonografi; ultrasound dalgaları kullanan bir yöntemdir. Hastanın karnı üzerine yerleştirilen bir kristalden elektrik akımı geçirilerek kristalin titreşmesi sağlanır. Kristal titreşerek, dokular içinde yaklaşık 1450 m/saniyelik bir hızla yayılan ses dalgaları üretir. Ultrasound dalgası farklı yoğunlukta iki yüzeyden farklı biçimlerde yansır. Örneğin dolu idrar torbası ile dölyatağı çeperi bu nedenle ekranda değişik görüntüler oluştururlar. İki doku arasındaki yüzeyden kaynaklanan yankı (eko) belli bir süre sonra kristali titreştirir. Bu süre, ultrasoundun kristalden yansıtıcı yüzeye gitmesi için gerekli olan süreye eşittir. Ses dalgalarının birbirini izleyen yansıtıcı yüzeylere gidiş ve dönüş süreleri ekograf ile ölçülecek olursa, her yankının geldiği uzaklıklar ölçülmüş olur. Farklı yankılar bir ekran üzerinde ışıklı noktalar halinde görülür. Bu ışıklı noktalar, geniş bir alanda belli bir düzenle sıralanırlar. Kristali, karın üzerinde gezdirerek ekranda farklı ışık şiddetinde bir dizi nokta elde edilir. Bu noktalar tüm olarak bedenin bir kesitini gösterir. Tek bir kristal yerine tümü bir sonda içinde toplanmış çok sayıda kristal kullanılarak, inceleme eksiksizleştirilir.
Ekografi Aletleri
Tek kristal kullanılan durumlarda görüntünün elde edilmesi bir teknisyen aracılığıyla gerçekleşir ve teknisyen bedenin bir başka kesitini gösteren başka bir görüntüyü elde etmek için ilk görüntüyü silene kadar bu görüntü, tıpki bir fotoğraf gibi, ekranda değişmeden kalır. Oysa, bugünkü gelişmiş aygıtlarda görüntü durmadan otomatik olarak silinip yeniden elde edilir. Böylece insan gözü, bu görüntüleri sürekli algılayarak bedenin içindeki yapıları hareket ettikleri sırada izleyebilir. Hareket eden yapılara örnek olarak, bebeğin kalbi ya da bebeğin kendisi gösterilebilir.
Ultrasonografiyle, incelenen organların üçboyutlu bir görüntüsü değil, yalnızca kesitleri elde edilir. Bu yüzden görüntü her zaman kolaylıkla anlaşılamaz. Örneğin, bebeğin dış görünümünü belirleyen ana çizgiler seçilmez, ama bedenin tümünün ya da bir bölümünün yandan görünüşü kolaylıkla saptanabilir. Üstelik kesitler elde etmek söz konusu olduğundan organların yalnızca kenarları değil, iç yapıları da incelenebilir. Böylece kalp, mide, idrar torbası, böbrek, karaciğer gibi pek çok organa ilişkin veriler kolayca değerlendirilebilir. Hekim, elde edilen farklı kesitleri zihince üç boyutlu bir yapı halinde canlandırır.
Bu zihinsel işlem en başta inceleme sırasında aygıtın ekranına bakan gebe kadın olmak üzere, bu tür görüntülere alışık olmayanlar için pek kolay değildir. Gösterilen tepki çoğu kez bir düş kırıklığıdır. Çünkü gebe kadınlar, kendi bebeklerini görmeyi umarlarken Ay yüzeyini andıran görüntülerle karşılaşırlar. Ama hekim bu farklı görüntüleri açıklar ve yorumlarsa, ultrasonografi incelemesi kadın için çok ilginç olabilir ve bebeğinin konumunu daha iyi kavramasını sağlar.
Uygulama Nasıl Yapılır ?
Ultrasonografi, hiçbir rahatsızlık vermeyen çok basit bir incelemedir. Hasta, yatağa sırtüstü yatırılıp karnı açılır. Önemli olan bu aygıttan dolayı korkuya kapılmamaktır.
Ultrasonografinin probu ile deri arasına, ses dalgalarının bedene girmesini azaltacak bir hava katmanının oluşmasını önlemek amacıyla özel bir jel ya da merhem sürülür. İnceleme gebeliğin ilk üç ayı içinde yapılacaksa, idrar torbasının dolu olması, buna karşı barsaklarda dışkı bulunmaması gerekir. Çünkü dolu idrar torbası , ses dalgalarının rahme varmasını sağlayan bir tür pencere rolü oynar. Oysa, dolu bir bağırsağın ultrasonografideki görüntüsü yumurtalık borusununkine benzediğinden yanlış değerlendirmelere yol açabilir.
Ne Zaman Yapılır ?
Ses dalgaları ile tanı, gebeliğin her döneminde büyük bir güvenle kullanılabilir. Üstelik gebeliğin ilk üç ayında rahimde olup bitenleri gösteren tek yöntemin, ultrasonografi olduğu söylenebilir. Bu yöntemden önce, gebeliğin ilk dönemlerine ilişkin sağlıklı bilgiler edinme olanağı çok azdı. Bunun nedeni rahmin gebeliğin ilk aylarında bilinen tüm inceleme yöntemlerine karşı kapalı bir "biyolojik perde" oluşuydu.
İlk Üç Ay
Normal olarak son aybaşını izleyen 4. haftadan, yani döllenmeden yaklaşık iki hafta sonra, dölyatağının iç bölümünün ultrasonografik olarak incelenmesi amniyon kesesi denilen içi sıvı dolu yuvarlak bir yapının varlığını ortaya koyar. Embriyo torbasının hacmi hızla artar ve 7.- 8. haftalarda, önceleri belirsiz, daha sonraları açık seçik bir görüntü oluşur. Bu, embriyodur. Kalp atışları ise 6 - 7. haftalardan sonra duyulur. Embriyo hızla büyür: 7. haftada 10 mm olan boyu, 13. haftada 70 mm'ye varır.
Gebelik döneminin değişik haftalarıyla ilgili ultrasonografi tabloları ile karşılaştırmalar yapılarak gebeliğin ilk üç ayında oluşan tüm bozukluklar tanılanabilir. Örneğin, dölüt torbasının rahim içinde olmadığının saptanmasıyla dış gebelik gibi rahim dışında oluşmuş bir gebelik olasılığı ortaya çıkar. Bir iç düşük olduğunda gebelik testleri uzun süre olumlu çıkabilir. Bu durumlarda da ultrasonografi tanıyı kesinleştirici rol oynar. 7.-8. haftadan sonra embriyonun kalp atışlarının duyulmaması, dölüt torbasının büyümemesi, bir iç düşüğü akla getirmelidir. Düşüklere yol açan rahim urları da ultrasonografiyle kolaylıkla saptanabilir. Ultrasonografi, hekim ve hastayı kuşku içinde bırakan durumları aydınlatarak, onları rahatlatır. Gebeliğin o anki durumu hakkında bilgi verir; yani gebeliğin, inceleme yapıldığı anda normal olup olmadığını saptar, ama ileride karşılaşacağı durumlar üzerine hiçbir bilgi vermez.
Gebelik Başlangıcının Kesin Olarak Saptanması; Ultrasonografinin en önemli yararlarından biri gebeliğin başlangıç tarihini kesinlikle saptayabilmesidir. Gebelik süresinin saptanmasında en çok kullanılan yöntem son aybaşından başlayarak geçen zamanı hesaplamaktır. Gebelik, döllenmeden sonra normal olarak 38 hafta, son aybaşının ilk gününden sonra da 40 hafta sürer. Ancak, bunun gerçekleşmesi için yumurtlama ve döllenmenin normal olarak son aybaşının ilk gününden 14 gün sonra olmuş olması gerekir. Son aybaşı tarihine dayanılarak yapılan hesaplama gebeliklerin % 25-40'ında yanıltıcı sonuçlar vermiştir.
Son aybaşı tarihinin kesin olarak anımsanmaması, aylık çevrimlerin ve dolayısıyla yumurtlamaların düzensiz oluşu, gebeliği önleyici hapların bırakılmasından hemen sonra görülen gebelikler, yumurtlama dönemlerinde gecikmeler olması, gebelik süresinin kesin olarak hesaplanmasını engeller. Gebelik süresinin kesin olarak saptanması, en başta doğum tarihinin bilinmesi açısından önemlidir. Ultrasonoografi yöntemiyle gebelik süresi 3 gün fazla ya da eksik, yani ortalama bir haftalık bir hatayla hesaplanabilir.
Bütün embriyolar ilk aylarda aynı özellikleri göstermezler. Gebeliğin ikinci üç aylık döneminin sonlarına kadar ( 20.-24. hafta) büyüme, tüm bebekler için aynıdır. Ancak daha sonraki aylarda birbirlerine göre daha büyük ve daha küçük olmak üzere farklılıklar gösterirler. Örneğin bebeğin başının en yüksek noktasından kuyruksokumuna kadar olan boyu 23 mm ise, döllenme büyük bir olasılıkla 6 hafta önce olmuştur. Bu veri son aybaşı tarihine göre yapılan hesaplamadan çok daha kesindir.
İkinci Üç Ay
Ultrasonografiyle yapılan incelemede üçüncü aydan sonra bebeğin çeşitli bölümleri giderek daha net seçilebilir ve ayrıca plasentanın bulunduğu yer kesin olarak saptanır. Bebeğin başı 12-13. haftalardan sonra iyice belirginleşir. Çeşitli ultrasonografi uygulamalarında bebeğin başının ölçülmesinde en çok kullanılan değişken, yan kafa kemikleri arasındaki uzaklıktır ( biparietal kutur ). Bu ölçüme, gebeliğin ikinci ve üçüncü üç aylık dönemlerinde başvurulur. Ölçümün yapılabilmesi için uygulanan yöntem oldukça basit ve standartlaşmış olduğundan ölçüm hatası çok küçüktür.
Birçok normal bebeğin, gebeliğin çeşitli dönemlerinde kafa boyutlarının ölçülmesiyle normal büyüme eğrileri elde edilmiştir. Düzenli büyüme gösteren bir bebeğin yan kafa kemikleri arasındaki uzaklık bu büyüme eğrilerinde gösterilen sınırlar içinde olmalıdır. Önceden de belirtildiği gibi, gebeliğin 20-24. haftalarına kadar bebeklerdeki değişmeler hemen hemen birbirlerinin aynıdır. Bebeğin yan kafa kemikleri arasındaki uzaklık, gebeliğin süresi hakkında hemen hemen kesin bir bilgi verebilir. Süre yaklaşık bir hafta eksik ya da fazla olarak saptanabilir. 20-24. haftalardan sonraki değişmeler bebekten bebeğe büyük farklılıklar gösterir. Bebeğin büyümesi hızlı ya da yavaş olabilir. Yeni doğmuş normal bir bebeğin ağırlığı 2800-4000 gram arasında değişir. Ama doğum ağırlıkları 4000 gramdan fazla (örneğin, annede iyice kontrol altına alınmamış bir şeker hastalığı nedeniyle) ya da 2800 gramdan daha az (örneğin, plasentanın işlevini tam olarak yapamaması durumunda) olan bebeklerde vardır. Bebeğin rahim içindeki büyümesinde görülen sapmalar 20.-24.haftalardan sonra başlar.
Bu nedenle gebeliğin ikinci yarısından sonra gebeliğin süresinin ultrasonografi ile saptanması, yanılmalara neden olur. Yan kafa kemikleri arasındaki uzaklığın belirlenmesi, bu tarihten sonra yol gösterici değildir. "Yaşlı" ama küçük ya da "genç" ama büyük bir bebek söz konusu olabilir.
İşte bu yüzden gebeliğin ikinci yarısında ultrasonografi ile bebeğin boyutlarının ölçülmesinin amacı, gebeliğin kaç aylık olduğunu saptamaktan çok, bebekteki gelişmenin normal olup olmadığını anlamaktır.
Bebekteki gelişmenin değerlendirilmesinde en çok uygulanan yöntem, hekimin elle yaptığı muayenedir. Bu yöntemin tanıda kuşkusuz çok önemli yeri vardır. Ama dışarıdan elle yoklamakla yalnızca bebeği değil, aynı zamanda amniyon sıvısı, plasenta ve bebekle birlikte tüm rahim değerlendirildiğinden, belli bir hata payı ortaya çıkar. Bu yüzden bebeğin büyümesini saptamak için, mutlaka ultrasonografik inceleme yapılmalıdır. Bebekteki gelişmenin değerlendirilmesinde yan kafa kemikleri arasındaki uzaklığın ölçülmesi yeterli değildir; ayrıca, göğüs kafesinin enlemesine çapı, göğüs kafesinin ön-arka çapı, bacak uzunluğunun da ölçülmesi gerekir. Çünkü baş, bebekteki büyüme kusurlarından pek etkilenmez. Yalnızca başın büyüklüğünü değerlendirmek de yeterince aydınlatıcı olmaz. Gerçekten az gelişmiş bebeklerde baş, normal ya da normale yakın, beden ise çok küçüktür.
Üçüncü Üç Ay
Bu nedenlerden dolayı, özellikle gebeliğin üçüncü üç aylık döneminde bebeğin gövdesinin ölçülmesi gerekir. Göğüs çapları ölçülerek bebeğin ağırlığının önceden kestirilmesine çalışılır. Ancak bu yöntemlerin sonuçlarının hiçbiri kesin değildir. Hepsinde az da olsa bir hata payı vardır.
Plasentanın Yerleşimi
Ultrasonografi ile bebeğin geliş biçimi ve plasentanın yerleştiği yer saptanır. Plasenta, rahmin ön çeperine, arka çeperine, yan çeperlerine ya da dibine yapışmış olabilir. Plasentanın yerini belirlemek, amniyosentez için iğnenin nereye sokulacağının kararlaştırılmasına da yarar. Aşırı kanama durumunda plasentanın önden gelmesinin söz konusu olup olmadığını saptamak için de ultrasonografiden yararlanılabilir.
Hatta önden gelen plasentanın tipi de bu yöntemle saptanabilir. Böylece yapılacak girişimin türü ve zamanı belirlenmiş olur. Önden gelen plasenta ( Plasenta previa), rahim yırtılmalarına, ağır lohusalık kanamalarına ve enfeksiyonlarına neden olarak, annenin yaşamını tehlikeye sokar ve çoğu kez bebeğin ölümüne neden olur. Önden gelen plasentada erken tanı bu nedenlerle çok önemlidir.
Ultrasonografinin üzerinde durulması gereken bir üstünlüğü de incelemenin hiç çekinmeden tekrarlanabilmesidir.
Yani ultrasonografi herhangi bir nedenle istenildiği kadar uygulanabilir. Bebeğe ya da anneye en küçük bir zararı yoktur.
Ultrasonografiye Ne Zaman Başvurulur?
Bebekte gelişme kusurları olup olmadığını anlamak üzere yapılan ultrasonografi incelemesi için, gebeliğin en uygun dönemi 16.-20. haftalar arasıdır.
Bu dönemde bebeğin organları iyice belirginleştiğinden biçim ve boyutları incelenebilir. Sonradan bir gelişme kusurunun ortaya çıkması olasılığı oldukça zayıftır. Doğuştan ağır bir kusur saptanacak olursa, bu dönemde gebeliğin durdurulması olanaklıdır. Bir gelişme kusurunun tanısı rastlantısal olabilir. Yani, ultrasound incelemesi, bütünüyle farklı bir amaçla yapılırken, bu arada bebeğin de bazı kusurları olduğu saptanabilir.
Belirli bir gelişme kusurunun ultrasonografiyle tanınması büyük ölçüde, kullanılan aygıtın teknik özelliklerine ve hekimin yeteneğine bağlıdır.
Gebeliğin süresinin saptanması için yapılan olağan bir ultrasonografi incelemesinde gelişme kusurlarının çoğu ortaya çıkarılır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder